25 Ağustos 2008 Pazartesi

Hadrian: Empire and Conflict bölüm:1

Dün British Museum'da Roma imparatoru Hadrian ile ilgili sergiyi gezdim. Uzunca bir süredir merak ettiğim ve detaylı bir şekilde öğrenmek istediğim bu konuya böylelikle bir giriş yapma imkanı doğmuş oldu.

M.S 117 yılındayız. Roma imparatoru Trajan ölmüş ve yerine ölüm döşeğinde ardılı ilan ettiği Publius Aelius Hadrianus geçmiştir. Nerva ile başlayan Nervan-Antinouan hanedanı devam etmekte bir şekilde o hanedana bağlı olan bir imparator daha gelmiştir. Peki yeni imparator genişleyen imparatorluğu koruyabilecek midir? Ya da Roma'nı altın çağını devam ettirebilecek mi? Hadrian bu sorularla Roma Kartalının ve SPQR'nin başına geçmiştir. Fatih Trajan'ın koruması altında bir çok cephede askerlik sanatı icra etmiş bir komutan olarak öne çıkmıştır ilk başlarda. Daha sonra ise sanata bakışı, Antik Yunan medeniyetine aşırı ilgisi ve imparatorluğun stabilitesini korumak yönündeki arzusu ile bir çok yönlerden parlayacaktır.

Roma imparatorluğu sınırlarda bir doyum noktasına ulaşmış ve artık doğal sınırlarına ulaşmıştır. Doğuda İran kökenli Partlar, Güneyde Africa eyaletinin vahşi kabileleri, Balkanlarda yani Dacia (Bugünkü Romanya), ve Pannonia (Bugünkü Macaristan) da Germen ve Got barbarlar, Kuzeyde Britanya eyaletinde Britonlarla çevrili bir imparatorluk. Bilinen dünyanın yarıdan fazlası. Ve bütün bu sınırları korumakla yükümlü 300000 asker. Az bir miktar değil mi? Aşağıdaki haritaya bakınca daha net anlaşılıyor.



Tüm akdeniz havzası, batı avrupanın tamamı, balkanlar ve orta doğu. Tehlikeli düşmanlarla çevrili bir imparatorluk. İşte Hadrian tahta çıktığında sınırlar böyle idi. Germania, Pannonia ve Dacia'da Barbar halkların saldırıları gittikçe artarken, doğuda Partlar ağır zırhlı süvarileri ile mesopotamia bölgesini karıştırıyorlardı. Hadrian'ın ilk tutumu gayet ileri görüşlü idi. Öncelikli olarak sınırları genişletme politikasından vazgeçmek. Roma zaten en verimli, en refah ve en güvenli topraklara sahipti. Bundan sonra olacak bir genişleme sadece gereksiz savaş masrafları demekti. Bu amaçla ilk olarak Trajan tarafından Mesopotamia bölgesine gönderilen lejyonlar geri çekildi. Ayrıca Armenia bölgesinden çekilen lejyonlar da Samosata ve Nicopolis karargahlarına yerleştiler. Doğu sınırı artık savunması daha kolay bir hatta çekilmiş oldu. Ardından yüzünü batıya dönen Hadrian, Tuna çevresindeki savunma hattını güçlendirdi. toplamda 4000 km'lik bir savunma hattı berkitildi. En nihayetinde ise kuzeyde, Britannia'da kendi adı ile anılacak meşhur duvarı inşa ettirdi.

Bir tarafta antik Yunan hastası, sanatsever bir imparator ve bir tarafta da sonu gelmez askeri çözümler bulan bir komutan. Hadrian gerek Julio-Claudian gerekse Flavian hanedanındaki bir çok imparatorun hayatlarını savaş meydanlarında geçirdiğini biliyordu. Hatta bunu en yakını Trajan'da bizzat tanık olmuştu. Belki kendisi savaştan çok kişisel ilgilerine yoğunlaşmak ve belki de kendisinin savaş değil barış imparatoru olarak anılmasını istemişti. Hangi Roma şehrine bakarsanız bakın, Hadrian'a ilişkin bir eser bulursunuz. Ancak bu eserlerin çok azı bir zafer anıtıdır. Aphrodisias'da Hadrian hamamı, Britannia'da Hadrian duvarı, Attalia'da Hadrian kapısı, Sagalassos'da dev Hadrian Colossus'u. Görüldüğü gibi hemen hepsi farklı yapılar. Ancak yapılma amaçları aynı. İmparatoru onurlandırmak. Niye? Çünkü Hadrian ömrünün dörtte üçünü sınırlarda ve imparatorluğu gezerek geçirmiştir. Yani herşehirde bir anısı vardır. Her yerde bir ayak izi adeta.

Resim 1 Kaynak: British Museum

Resim 2 Kaynak: wikipedia

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Romanın Yeniçerileri

Praetorian muhafızları. Roma imparatorları güvenliğini ve Roma şehrindeki aşayişi sağlamak üzere ilk Roma imparatoru Augustus tarafından kurulmuştur. Sanıyorum ki Augustus'un böyle bir teşkilat kurmasının sebebi, cumhuriyetten imparatorluğa geçişte fark, ordunun siyasete biraz daha girmesinden kaynaklanmıştır. Eskiden Rubicon ırmağını hiçbir lejyon birliği geçemezdi ayrıca Roma'da konsüller üniforma veya zırh ile dolaşamazlardı. Bu kuralı ilk bozan Julius Caesar oldu. Galya seferi dönüşünde Roma'ya hakim olup, egemen güce ortak olmak için ordunun kuvvetini kullandı ve 13. Lejyon Gemina ile beraber Rubicon'u geçti. Caesar ile beraber Roma'da egemenlik ordu'ya dayanmaya başladı. Yani imparator olacak kişinin ordunun desteğini alması gerekiyordu. Caesar'dan sonra gelen Gaius Julius Caesar Octavianus yani sonradan verilen unvanı ile Augustus, Senato'ya rakip olarak egemenliği devam ettirmek için Roma'da bir birlik konuşlandırmak gerektiğini fark etmiş olabilir. Varolan kurallara göre herhangi bir lejyon da kurulamayacağına göre en iyi yol muhafız olarak bir birlik tesis etmek olmuştur. Zamanla bu muhafız birliği amacının aşmış, kimin imparator olacağını seçecek kadar bir erk sahibi olmuştur.

Bu bilgilerden de anlaşıldığı gibi Praetorian muhafızları Osmanlı'daki Yeniçerilerin bir benzeridir. Aynı amaçlarla kurulmuş, hükümdarın en yakınında olup ancak bu ayrıcalığı bir süre sonra değişik amaçlar için kullanan birlikler. Tarihe bakıldığında Praetorian muhafızları sadece kurucularına yani Augustus'a sadıktılar. Diğer imparatorlara karşı hep bir kazanç ve çıkar birliği içerisinde olmuşlardır. Caligula gibi bazı imparatorların cinayetinden ve bir çok politik cinayetten sorumlulardır.

Şimdi gelelim aynanın öteki tarafına. Nasıl ki Yeniçeriler bir süre gerek savaşlarda gerekse politik hayatta Osmanlı'nın gücünü kararlı bir hale getirmiştir, Praetorian muhafızları da bir süreye kadar böyle bir görev üstlenmişlerdir. Erken imparatorluk döneminde politik cinayetler genelde zayıf ve karaktersiz imparatorlara ve onların maiyetlerine karşı olmuştur. Örneğin Britanya fatihi Cladius'u tahta çıkaran onlardır. Öte yandan Yeniçerilerin Osmanlı ordusunun en seçkin birliği olduğu gerçeği, analoji kurulduğunda Praetorian muhafızlarında da ortaya çıkmaktadır. İmparatorların değişik yerlerindeki lejyonların en başarılı üyelerinden ve tecrübeleri askerlerinden oluşturulan birlik bir çok savaşta kilit rol oynamıştır.

Tarihi incelerken olasılıklar hesaba katılmamalı. Praetorianlar olmayabilirdi veya Roma Cumhuriyeti devam ederdi. Peki o zaman politik cinayetler olmayacak mıydı? İmparatorluk için yapılan yarış bu sefer konsüllük için devam edecekti. Peki bütün bu cinayetler bütün bu entrikalar ne için yapılacaktı yine SPQR için. Yani Senatus Popolusque Romanus. Türkçesi Roma senatosu ve halkı. Herkes iyi olduğunu düşünyordu ancak kim en doğru? Şimdi de insanlık aynı tabloyu yaşamıyor mu?

15 Ağustos 2008 Cuma

desideratus fatum desideratus bellum

Artık buradayım. Hoşgeldin diyorum kendime. Giriş yazılarını sevmem. O bakımdan uzatmak anlamsız. Daha faydalı yazılarda görüşmek üzere.

Not: Başlıktaki söz latince ve anlamı "Hoşgeldin Savaş, Hoşgeldin kader." İnternette dolaşırken gördüğüm ve beğendiğim bir söz.